Cem Yılmazdan sitatlar


"Filmlerde çok küfür oluyor". Bende bir-iki filmde oldu, fazla değil. Hep de şansıma, argo konuşan, bazen küfürlü konuşan tipleri canlandırdım. Aslında bu bir tepkiydi belki de. Çünki yani bizim sinemamızda pek öyle karakterler olmadığı için, öyle olsun diye istediğimden kaynaklanan bir şeydi.

Yani, tepkinin böyle olmasını tabi anlamak çok güç. Çünki aslında tanıdık adamları görmesinden çoğu kimse de memnun oluyor, yani tanıdık tipleri görüyorsun perdede, canlı karakterler görüyor. Ama çoğu kimse böyle düşünmüyor. Çoğu kimse alışık değil, hemen reaksiyon gösteriyor, sevmesi gerekirken.

Ben bir taksiciyi oynasam taksici gibi konuşuyor, onun gibi giyiniyor olmam öngörülmezmi, öyle değilmidir? Benim Vizontelede canlandırdığım adam pis dolandırıcı bir adamdı, kılığı-kıyafeti öyleydi, dili de öyleydi. Alışmamışız tabi, bizim eski filmlerimizde pek böyle bir dil yok ya. Halbuki o daha sakıncalı bir şey. Adam mesela eroin kaçakçısını canlandırıyor, türk filmlerini hatırla, eski, adam o kadar düzgün bir türkçeyle konuşuyor ki, sanırsın Türk Dil Kurumu eroin kaçırıyor.

Alkışa ben hiç alışmadım yıllardır. "Bravo!" Ne bravosu? Her şey bilete dahil diyorum ya. Her işini yapanı alkışlıyormuş gibi beni alkışlaman benim zoruma gidiyor. Hani, bakkala girdin, "bir kısa Camel, ver bakiyim, aa verdi, bravo!"  falan, varmı böyle bir şey? Böyle birşey yok ki? Benhetton'dan kazak alıyor, alkışlıyor: " Mmm, vücudumu sardı". Böyle bir şey yok.

"Gözlem yapıyoruz" demişler ve bu insanların diline dolanmıştır. Her kes bu işi elle tutulur bir hale getirmek ve evcilleştirmek istiyor, bu işi tüketen kimseler.

"Biliyorum ben bu işi" gibisinden. "Gözlemden ağabey". 
"Hep gözlem yapıyorlar şekerim, çok gözleme dayalı".
Ne gözlemi? Ne gözleminden bahsediyorsun? Sanki ben devamlı gözlem evinde böyle Kandilli'de ... Gözlem amatörün işidir. Amatör adam bakar, dur şuraya bakayım da, ordan espri çıkarayım. Mizahçı adam, gerçek mizahçı gören adamdır zaten, bakan adam değildir, bakmaya gerek yok görmek için. Bir şey ordaysa ordadır.  Ben biliyorum şimdi o abla orda oturuyor. Ayrıca bakmaya gerek varmı? Bakmayınca da orda. Buyrun, orda. Mizahçının durumu budur birazcık da.

İşine saygınlık, yapıştırma ama, yalandan bir saygınlık kazandırmak için "günlük hayatı gözlemleyerek bu noktaya vardım sevgili izleyenler". Bu, ne ki bu? Birincil görevini yapmıyorsun bir kere, güldürmüyorsun bir kere. Onu yapmadıktan sonra ne anlatıyorsun bana? Ben şimdi burda türlü maskaralık yaptıktan sonra, ki bundan haz alıyorum, bunu yaptıktan sonra şimdi burda gözlüğümü takıp "Ne o, güldünüz değil mi? Evet, kah güldük, kah eğlendik..." Bu ne bu? Bu, ne bu? Bu ne? Bunu yapıyorlar. "Memlekette olumsuzluklar var, ve işte biz bunları işaret ederek"... Ne işaret ediyorsun? "Mizahçı kötülükleri işaret eden adamdır"... Memleketi bok ediyorlar, sonra diyorlar ki, "biz mizahçıya malzeme olsun diye yaptık". Sen burayı güllük-gülüstanlık yap, ben gülünücek şey bulurum, telaşlanma.

Ve yani, işaret etmek neyin çözümüdür ki? "Bakın ne kötülükler oluyor, bakın, bakın, bakın"... "O sırada ben de küpümü doldurayım." Olurmu böyle saçmalık?!
   
"Kıçımdan uyduruyorum" kaba bir şey, değil mi? Ama doğru, dürüst bir şey. Nerden biliyim ben nerden buluyorum espriyi? Ben böyle duruyorum, espri geliyor. Ben mi dedim gel burda uyu diye? Kendi geldi uyuyor, e, bitti.
Dolayısıyla benim yaptığım şey dallandırılıp-budaklandırılıp, yaptığımın bir de üzerine konuşulacak bir şey değil. "Şöyle yapıyorum, böyle yapıyorum".  Hayır, yap, konuş, anlat, budur önemli olan. Karikatür çiziyorsan da altına imzanı atarsın, senin dünyandır o.